GÜNAY TULUN *Darbe Yazıları: Hedef Darbe mi Başladı













Dostlar haber verdi: Radikal gazetesi kökenli Doğan Medya yazarlarından biri, "Bir İhtilal Komedyası"nda verdiğim örneklerden birine itiraz etmiş. Bu kısır görüşlü insanların nasıl gazetecilik yapıp da toplumu aydınlattıklarına (!), hatta, hâlâ topluma yön verebilme imkânı olan o makamlarda tutulduklarına şaşıyorum. Neden mi? Yazdıklarım arasından çekip çıkardığı örnek, Almanya tarihinin en çok ses getirmiş birkaç olayından biri de olsa "15 Temmuz Darbesi"yle benzerliği ancak ve ancak niyetindedir. Benzetilmesi gereken olaysa "Röhm Darbesi"dir.

Aynı medya grubunun yazarlarından bir başkası da birkaç gündür, ihtilal girişimine 
tiyatro diyenlere hakaret yağdırıyor. Bu kardeşimiz, yazılarında sık sık, ne denli özgürlükçü ve demokrat olduğunu, aldığı eğitim sayesinde ne denli terbiye saçtığını anlatır bize... Gel gör ki, kafasındakilere aykırı bir düşünce olunca salvo hakaret... Ne yapsa ne dese yine de terbiye ondan sorulurmuş havalarında...
Ahlak küpü mübarek!

Güzel Kardeşim! "Oynanan oyun kötü bir komedyadır" demek başka, "İhtilal girişimi olmamıştır." demek başka! Oldu, hem de çifte darbe oldu. Darbeye karşı darbe... Kısasa kısas misali, karşılıklı... Mademki siyahla beyazı ayırt edemiyorsun, sus bari! Dilersen bir kez daha tekrarlayayım: 15 Temmuz ihtilali, kalitesi düşük bir film, berbat bir piyes, sıkıcı bir tiyatro oyunudur. Nokta... 

AYIP: DARBE KONUSUNDA BİLE İKBAL KAPISINI ZORLADILAR

Gerçeği bilmeden, kurgular yaratarak ikbal arayan medya mensuplarına gelince... Pes yani, halk ancak bu kadar aldatılır. Gazetecilik onurundan habersiz olanlar o işi yapmamalı. Haberci, gerçeği anlatıp gerçeği yazmalı...

İnsanın önce kendisine saygısı olmalı. Kendisine saygısı olmayandan her hareket beklenir. Bugün ondan, yarın ötekinden yana olur.
İkbal torbası kimdeyse yönleri de odur.

Darbeden, darbeciden, karşı darbeden, darbeyi çıkarlarına alet edenlerden ben de haz etmem. Yalnız, egemen güçlere yaranacağım diye de hiç kimseyi aşağılayıp küfürlerle boğamam. 

Düşmanım bile olsa... 
Kafamdan kahraman da yaratamam efsane de...
Söz konusu; kanım, canım olsa da... 


İkbal uğruna, bilerek isteyerek ar damarını dumura uğratanlarla iş yapmamalı. Hadi Allah'tan utanmıyorlar hadi kuldan utanmıyorlar, bari sayıları her an gittikçe artan şehitlerimizden utansalar!
Ne gezer... Çıkar da çıkar, ikbal de ikbal...

İÇİMİZDE ÖLDÜRMEYE MERAKLI ÇOK KİŞİ VARMIŞ 
Son bir söz de televizyonlarda "Köprüden atın, öldürün, kafasını ezin, linç edin!" diyecek derecede sapıklık içine düşmüş hukukçu mukallitleriyle basın mensuplarına... Yuh size... Televizyonlara çıkınca, günün modasına uygun şekilde dört dörtlük Müslüman kesiliyorsunuz ama Müslüman'ın nasıl bir insan olduğundan haberiniz bile yok. Dinin hakkında bilgi sahibi olsan, Kur'an-ı Kerim'in bu konuda ne dediğini bilirdin. Hadi Kur'an-ı Kerim'i okumuyor, bilmiyorsun; Hazreti Ali'nin, savaşta yüzüne tüküren düşmana karşı yaptığı davranışı hatırlasaydın bari...Yiğit adam kinle hareket etmeyeceği gibi esir düşenle aman dileyene de dokunmaz! Üstelik öldürülmesini istediğiniz askerler daha hayatın başlangıcındalar ve hem emir komuta zinciri hem de deneyimsizlikleri nedeniyle kandırılmaya çok açıklar.
Belki çocuklarınızdan da küçükler.

15 Temmuz gecesi, "birilerine zarar vereyim" düşüncesiyle yollara düşmüş cani ruhlu sivil sapıklar ne zaman tutuklanıp ne zaman yargılanacak? Bunu da bekliyoruz! 


Beklediğimiz bir şey daha var. Nizamiyelerin önünde duran kamyon ve iş makineleri mutlaka çekilmeli. Yok efendim, belediye personeli o kamyon ve makineleri oraya koyunca tanklar darbeye katılamamışmış. Hadi canım sende... Tek top atışı ve tankın o aracı iterek süpürmesi yeter de artar bile... Bu dahi o insanların darbeye bilerek, isteyerek katılmadıklarını gösterir. O nedenle gerçek askerlerimizi daha fazla rencide etmemek gerek. Yoksa koskoca Türk ordusu belediyelerin personeli tarafından teslim alındı da haberimiz mi yok? 

SUİKAST MASALLARI 

Geçmişte sıkça yaşanan, "suikast ve suikast timi yakalandı" türünden haberler, darbe gecesinde de halkı etkiledi. Yalnız bu kez olumsuz olarak. Çok kişi, "Yine aynı senaryo!" deyip geçti. Böyle yapmakla da yerden göğe haklıydılar. Erdoğan'a suikast, ailesine suikast, kızına suikast, oğluna suikast, Arınç'a suikast gibi duyurular, daima fos çıkan asparagas haberlerdendi. Halk, ilk başlarda, ihtilal girişiminin de suikast masalları türünde olduğunu sandı. Çobanla kurt masalını hatırlayanlar, bu tip asparagas haberleri yaymanın nelere mal olabileceğini iyi bilirler. 15 Temmuz bunun teyidi oldu.

FIRSAT BU FIRSATTIR DEYİP HUKUK DEVLETİ ÇİZGİSİNİ AŞAMAZSINIZ

Recep Tayyip Erdoğan, sevinç çığlıkları atan kalabalıkların önünde, sürekli olarak mitingler yapıyor. Bu mitinglerde "Parlamento idam kararını önüme getirsin, hemen imzalarım." diyerek öyle bir algı yaratıyor ki sanki idam cezasını onaylar onaylamaz tüm darbeciler asılacak. Bilelim ki herhangi bir hukuk devletinde bu olası değil. Eğer burası bir "Muz Cumhuriyeti" değilse makable şamil uygulama yapılamaz. Yani geçmişe dönük, önceyi kapsayan yasa çıkaramazsınız. "T.C. Anayasası" ve "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi" buna izin vermiyor. Erdoğan'ın bunu bilmemesi imkânsız.

DARBECİLERİN MEZARINA LANET OKUYUP TÜKÜRECEKMİŞİZ
Kişi hak ve özgürlükleri kısıtlanıp çiğnenemez ama ne dersek diyelim, "Olağanüstü Hâl" uygulamalarında bu işler daima ters işler.

Egemen güçler, sevmediklerini mezarlarında bile rahat bırakmazlar. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş; eline mikrofonu almış, "Darbecilere mezarlıklarda ayrı bir bölüm açacağız. Herkes orada dua yerine lanet okuyup, mezarlarına tükürecek." diyor. Diyanet İşleri Başkanı da "Hiçbir din görevlisi bunlara cenaze hizmeti vermeyecek, namazlarını kıldırmayacak!" diyor. Yani yıkama yok, tabut yok, cenaze namazı olmadığı gibi mezara nakil yok ve en çarpıcısı onlara mezar yeri de yok! Olacak iş mi bu?

Beyler iyi de kötü de olsalar  bu insanların da aileleri var. Onları ezmeye, toplumun onları ezmesine destek vermeye, sonuçta kırgın kalpler veya potansiyel ülke düşmanı oluşturmaya ne gerek var. Gelin vazgeçin bu tür işlerden. Ölen kişi Allah'ın sonsuz rahmetine kavuşmuştur. Artık onun hakkında dünyevi yargılama yapılamaz.
Ya ölenler arasında günahsız, kandırılmış darbeciler de varsa ne olacak?

Üstelik bu uygulamanın dayandığı sanılan hadisler, birçok hadis âlimine göre şüpheli... O hadisler konusunda büyük bir çarpıtma olduğu da açık. Darbe öncesi "adil hükümdar" diye yazan hadisler, Kadir Topbaş'ın söyleminden sonra "adil hükûmet" oluverdi. Dini tahribe kalkmak çok tehlikelidir. Bugün siz yaparsınız, yarın bir başkası çıkar; "Bunların mezarlarına da tükürüp beddua okuyalım!" der.

Tükürecekmişiz! Bir Anadolu Müslümanı olarak hiç kimsenin mezarına tükürmem arkadaş! Putperestin mezarına da darbecinin mezarına da tüküremem.
Mezara tükürmek acizliktir.

Benim bildiğimse şudur: Aleyhisselatu vesellem efendimiz kamu malını çalanların, yani beytülmal hırsızlarının cenaze namazının kılınmayacağını söylemiş.
Şehit bile olsa...

Doğru bildiklerimi yazdığım için, sırf hakaret olsun diye, "Darbeci, Fetullahcı" damgası vurmaya kalkmayın bana... Soyumun genlerinde, devletine baş kaldırıp darbe yapanlarla dini çıkarlarına alet edenler için nefretten başka hiçbir duygu yoktur. Yalan, iftira ve küfürlere karşı bilin istedim. 


FETULLAH GÜLEN'İ KİM BÜYÜTTÜ 
14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan AKP, 15 ay sonra, 3 Kasım 2002'de iktidara geldi. O günden bu güne dek; tam 13 yıl, 8,5 aydır ülkeyi yönetiyor. Tüm atama, sınav, eğitim, yargı, istihbarat, Meclis, asker ve savaşa yol açabilecek tasarruflar dahil her şey onların elindeydi. Bu yetkiyi de dilediğince kullandılar. FETÖ denen örgütü iktidarlarına ortak eden de büyümesine yardım edip destek veren de kendileri... Kimse zorlamadı. Fetullah'ın isim vererek "Bunları atayın!" dediği adamları, oy toplama umuduyla askeriyeden polise, eğitimden bürokrasiye kadar her kuruma yerleştirdiler. Tek tek, isim isim bildikleri bu insanları "17 Aralık 2013 Yolsuzluk Günü"nden bu yana 2 yıl 7 aydan fazla zaman geçmesine rağmen, hâlâ yerleştirdikleri görevlerden almamış ya da alamamış olmalarını anlamak mümkün değil. Acaba bir kez daha mı kandırıldılar? Kaçıncı kez?

21. yüzyıla hiç mi hiç yakışmayan bir çirkinliktir bu teşebbüs... İlkokulu bile bitirdiği şüpheli bir adamın, iş adamları ve siyasileri kullanarak tırmanmaya başladığı merdivenlerin, Türkiye'yi düşürdüğü son noktadır 15 Temmuz.   

Bu paragraftaki satırları lütfen dikkatlice okuyun: İçleri "Bürokrat, teknokrat, memur, işçi, polis, asker, din adamı, iş adamı, sağlıkçı, akademisyen, öğretmen, basın mensubu ve sade vatandaşlarla doldurulmuş", bilineni toplamda binlerce "öğrenci yurdu, yetiştirme yurdu, Kur'an kursu, üniversite, yüksek okul, orta öğretim kuruluşu, ilk öğretim kuruluşu, ana okulu, adı değişse de hâlâ faaliyette olan dershane, tam teşekküllü hastane ve benzeri sağlık kuruluşu, biyokimya laboratuvarı, vakıf, dernek, sendika, banka ve benzeri finans şirketi, sigorta şirketi, faktoring şirketi, leasing şirketi, turizm şirketi, çeşitli ticari kuruluş, gazete, dergi, televizyon ve STK"lerle örülmüş dev bir güç. Yine de Türkiye'de tek başlarına ihtilal yapacak kadar güçlü değiller. Tamam, 1999'da bu darbenin provasını Özbekistan'da yapmışlardı ama... 

Başarılı olamamaları ve ülkemiz basınının olayı göz ardı etmesi nedeniyle bu büyük olay fazla dikkat çekmemişti. Tehlikeyi anlayıp kamuyu uyaranlar, örneğin Türkan Saylan ve Necip Hablemitoğlu'ysa öldürüldüler. 
Özbekistan dışındaki başka Orta Asya, hatta birçok Afrika ülkesi de FETÖ tehlikesi açısından Türkiye'yle aynı risk kuşağında... Benden söylemesi...

Bu satırları yazarken aklıma Bülent Arınç geldi. 
Bülent Bey! Hani, Türk ordusunun tertemiz askerleri AKP ve FETÖ işbirliğiyle tutuklanırken "Türkiye bağırsaklarını temizliyor!"du. Ne oldu o temizliğe?.. 

Bu sözlerinizle pislik yani dışkı olduklarını söylediğiniz oysa o gün de bugün de şerefli insanlardan oluştuğu bilinen ve "yok Balyoz'du yok Ergenekon'du yok Casusluk'tu yok Poyrazköy'dü" diye uydurulan davalarla hapislerde süründürülen bu kahramanlar; yurt dışından koşarak yurda gelip "şaibeli olabilecek adli makamlara" teslim olmuşlardı -ki şaibeli dediğim bu makamdakiler gerçekten de şaibenin kralı çıkmıştı. 

Bir de büyük aşkla bağlı olduğunuz o günlerin iftiracı, günümüzünse darbecilerine bakın: Onlar da koşuyor ama ters yönde... Yurt dışına doğru! Daha açık yazayım: Dıgıdık dıgıdık kaçıyorlar. Yani AKP, FETÖCÜ darbe bahanesiyle kendi ihtilalini yapıyor, yandaşı FETÖCÜLER ise ülkemden kaçıyorlar. Vatanseverler, dikkat!

Bay Arınç, Türkiye bağırsaklarını temizliyor dedi ya şimdi ona sormak gerek. Neyi temizlemeyi amaçlıyordunuz ki kozmik denen sır odasına ne idüğü belirli ajanları sokup ülkemin sırlarını FETÖ'ye verdiniz. O da tabii ki hizmet ettiği CIA'ya, CIA'da; Yunan'a, Bulgar'a, Ermeni'ye, Kıbrıs Rum'una, PKK'ya, diğer terör örgütlerinden işine gelen hangisiyse ona, belki de hepsine verecek. Dua edelim de bir mucize gerçekleşsin, oralarda ve o örgütlerin içinde yaşamakta olan askerî ve sivil istihbarat personelimize bir şey olmasın. 

Burada hemen bir es verelim. Yıllar önce aynen şunları yazmışım:
"Siz siz olun, anaokulu düzeyindeki beyinlere planlatıp, hokkabaz akademisyen ve şaklaban basın mensuplarına çığırtkanlığını yaptırdığınız 'Amirallere Suikast, Askerî Casusluk, Atabeyler, Balyoz, Ergenekon, Oda TV, Poyrazköy, Zirve ve benzeri davalarla' hayatlarını kararttığınız insanların adlarını bir yere not edin. Gün gelir; ülkemiz, hatta şahsi kurtuluşunuz için o şerefli insanlardan başkasını bulamayabilirsiniz."
 
Şimdi günümüze dönüp birlikte düşünelim: Sivil ya da resmî, 15 Temmuz gecesi "tank, roketatar, bomba ve kurşunlara karşı göğsünü siper eden kahramanlar"ın ölüm, yaralanma ve sakatlanmalarından yalnızca FETÖ mü sorumlu? FETÖ'nün ortakları hiçbir şey olmamış gibi işin içinden sıyrılacak mı? O ortakları, şu an olduğu gibi yarın da "Demokrasi Kahramanı" olarak mı anacağız?

Fetullah Gülen, AKP tarafından kaç kez yılın adamı olarak seçildi? Şirketleri ve adamları hangi destekleri aldı? Bunca servetin kontrolünü nasıl ele geçirdi? Devlet içinde nasıl etkin güç hâline geldi? ABD'ye nasıl götürüldü? Daha o kadar çok, o kadar ardı arkası gelmez sorular var ki bu sorduklarım solda sıfır.

Hadi, gelin, buraya kadar yazdıklarımı, Cumhurbaşkanı'yla onun sözlerini taklit eden diğer AKP yöneticilerinin ağzından ve hem Fetullahcılar hem de PKK için farklı zamanlarda söyledikleri şu sözlerle özetleyelim:
"Ne istediler de vermedik!"

İŞ CADI AVINA MI DÖNÜYOR YOKSA CADILAR HER YANI MI SARMIŞ
İş, cadı avına mı dönüşüyor yoksa cadılar her yanımızı sarmış da tüm Türkiye uykuya mı yatmış? Asker, sivil; istihbaratçı, polis; bürokrat, akademisyen; hukukçu, iş adamı; işçi, memur; emekli, sanatçı denmeden herkes ya tutuklanmakta ya da açığa alınmakta... Hem de büyük hızla...

Bu tutuklama ve işten el çektirmeler; yalnızca devletimizi ele geçirmeye çalışanlara yönelikse diyecek söz "Kutlarım!", yapılacak hareketse "alkış"tan başka hiçbir şey olamaz. Atatürkçülerle laisizme inananların da içinde bulunduğu büyükçe bir kitlenin FETÖ'yle birlikte tasfiye edilmekte olduğu söyleniyor. Yani işin muhalefeti yok etme aşamasına doğru gittiği yolunda görüşler var. Tutuklananlar arasında "Ne istedilerse veren." hiçbir AKP yöneticisi yok. Bunları saptamak çok kolay. Yazıp söyledikleri delil niteliğini muhafaza ediyor. İlk günlerin sıcaklığı geçer geçmez, insanlar bu konuları da deşmeye başlayacaklardır. Benden söylemesi...

HER OLAYI HEMEN AMERİKA'YA MAL EDENLER

Darbe adını duyar duymaz, hemen "ABD'dir!" diyen bir kitlemiz var. Olabilir de olmayabilir de... Unutulmamalı ki, araştırıp incelemeden mahalle dedikodusu yapar gibi konuşmak devlet adamlığına yakışmaz. Onlardan biri de Ermeniler konusunda gösterdiği mücadeleyi takdir ettiğim Doğu Perinçek... 

Siyaset meydanı, önyargılarla yapılmamalı. Bu iş, ilk söyleyen kazanır şeklindeki bilgi yarışmalarına da çevrilmemeli. Böyle ataklar, ülkeler arasındaki ilişkilere zarar verir. Evet, işin içinde yabancı iskarpinlerle yabancı postalların olduğu yolunda söylentiler var.  Var ama eğer bu bilgi ispatlanabilir hâle gelmişse bırakın önce Hükûmet açıklasın; açıklamazsa o zaman ortaya çıkın. Uluslararası ilişkilerde birlik olmak ve ciddiye alınmak için delillerle konuşmak gerek!

Bu darbenin arkasında, önünde, sağında, solunda Amerika'nın olduğuna ben de inanıyorum. Bunu ilan etmekte de özgürüm. Çünkü devlet adamı değilim. Olay, ABD'nin "direk darbe" uygulamalarına benzemiyor, yani darbeyi doğrudan ABD yapmadı, yaptırmadı. Dönem dönem uyguladığı gibi tüm işi taşerona bıraktı. Sonuçtan o kadar emindi ki, kullandığı taşeron beceriksiz çıkınca çok şaşırdı. 

Yalnız ABD ve FETÖ'yü işaret etmekle de iş bitmiyor. Acaba şu soruyu kendinize sorduğunuz olmuyor mu? "İşin içinde başka kimler var?"

BU DARBE PİS KOKUYOR
Bu iş pis kokuyor. Darbecilerin birileri tarafından fena hâlde kullanılıp çöpe atıldıklarını düşünüyorum. Olan; ölen, sakat kalan, tutuklanarak meslek hayatı biten, geleceği kararan, işlerinden atılan ve atılmakta olan insanlara olmakta... Yalnız neye inanırsam inanayım, olay kötü bir senaryodan doğmuş berbat bir tiyatro eserinden başka bir şey değil. Bu darbe çocukça... Çocukça ama az önce söylediğim gibi ölümler gerçek. 


İHTİLAL GİRİŞİMİNİ DUYAR DUYMAZ SOSYAL MEDYADA YAZDIKLARIM
Girişiminin ilk anlarında sosyal medyada şunları yazmışım:
"Olaya karışanların tamamı Fetullahçı olarak damgalanacaklar. Bu daha şimdiden belli... Yetkililerin bize anlattığına göre, FETÖ'nün TSK içinde bu kadar güçlü olacağını beklemek safdillik olur. Çok uzun zamandır tasfiye ediliyorlar. Hâlâ mı güçlüler? Önümüze böyle bir tablo çıkarılırsa bunun anlamı nedir, biliyor musunuz? Balyoz, Ergenekon, Atabeyler, Poyrazköy falan derken; TSK'nin tamamı FETÖ'nün eline geçmiş demektir. Öyleymiş ki, yıllardır tasfiye edile edile bitirilemiyorlar. 

Olacak iş değil!"

"Bence bu girişimin içinde başka şeyler de var. Kandırılıp ileri itilen, örgüt üyesi olmadığı hâlde öyleymiş gibi kullanılan birileri... Bana Kabataş olayını hatırlatıyor. Senaryosu çok kötü..."

"Yok, eğer gerçekten de hâlâ bu denli güçlülerse bu da şu demek:
Hükûmet, tüm söylem ve nutuklarına karşın FETÖ'ye hiç dokunmamış.
Ha bire bize nutuk atmışlar. Hepsi bu..."

"Allahaşkına söyleyin, bu sıcakta ve Saat 9.00'da tüm ülke sokaklardayken, Boğaziçi köprüsündeki yollardan yalnızca birine birkaç asker çıkarmakla darbe mi olur? İki şehirde başlatılan bir hareket, tüm Türkiye için darbe mi olur? Bunu; baskınlara, Meclis ve halkın üzerine yağdırılan mermilere rağmen yazıyorum. Hiçbir bakan ve üst düzey bürokrat tutuklanmıyor. TV kanalları kapatılmıyor. Tam tersi, kapatan Hükûmet! TV spikerlerininse hepsi arslan kesilmiş. Darbenin haber alındığı ya da verildiğine ilişkin birtakım saatler söylenip duruluyor. Hem bunlar hem de koskoca devlet organları dururken enişteden haber alındı iddiası çok çok garip. Aklımda çok soru var. Çok çok soru... Tuhaf tuhaf... Tuhaf ki, ne tuhaf!.."


"Bunun sonunda Gülen iade edilebilir. Başkanlık gelebilir. İktidar daha uzun yıllar hükmünü sürdürebilir."

ÇELİŞKİLİ BİLGİLER
Tersini duyarsanız aldanmayın, askeriyede haberler büyük hızla yayılır. Mutlaka bir değil birçok yerden bilgi akar. Hem yıllar hem de aylar öncesinden sürekli uyarılar geldiği söyleniyor. İnsan neden tedbir alınmadığına şaşıyor. Genel Kurmay Başkanlığındakilerin bu kadar saf olması ve böylesine kandırılması olası mı?

MİT hâlâ kayıpları oynuyor. Acaba nerede? Allahaşkına olacak şey mi bu? AKP'nin has adamı Fidan'ın ağzını bıçak açmıyor. Ser veriyor sır vermiyor.
Yukarıda da yazdım; darbeyle ilgili saat ve bilgiler akıl dışı sayılacak kadar çelişkili ve saçma...Birileri "Şu saatte haber verdik!" diyor, ötekiler "O saatte değil şu saatte başkalarından haber aldık!" diyor.

Yok darbe deşifre olmuş da onun için öne çekilmiş. Saçma... Öyle bir şey olsa "sessiz uyku" yani gizlilik devam eder, darbe karşıtlarının her şeyin normale döndüğünü sandığı ana dek beklenir. Bu darbeciler bunu bilemeyecek denli saf ve deneyimsiz mi?

Cumhurbaşkanı'na suikast düzenleyecek timler, otele, neden uzun saat aralıklarıyla iki kez geliyorlar. İkinci grup, Cumhurbaşkanı'nın olmadığını bile bile geliyor ve sessiz davranacağına sağa sola gelişi güzel ateş edip otel duvarlarını kurşunluyor. Sanki, özellikle öyle yapmaları istenmiş gibi... 
O zaman da akla şu soru geliyor; ikinci tim, darbe planlamacıları tarafından, bir şeyleri kamufle etmek için özellikle gözden çıkarılmış bir tim miydi?

CEMAATLER KONUSU
Bu konuyu çok kısa geçecek ve sizleri sıkmayacağım. Aslında bu yazının yazılma nedeni de özü de cemaatler... O cemaatler ki, kamu onlar tarafından fena hâlde kuşatılmış... Ticarî hayattaki durum da aynı... Kamuda etkin olmaya çalışan irili ufaklı 32 cemaat olduğu söyleniyor. Bunlardan 10'u bir hayli etkinmiş ve içlerinde isim değiştirmiş Fetullahcılar da varmış. 

Tankların üstüne çıkan IŞİDLİ görünümlü insanlar, yaşları 8 ila 14 arasındaki yeşil takkeli, şalvar ya da pelerinli çocukların mensup olduğu cemaatler de tespit edilmeli. Görmezden gelinmesin, FETÖ'de böyle büyüdü.
Ciddiyetle bu işin üzerine eğinilmezse sonuç yeni bir FETÖ olayıyla bitebilir.
Aman dikkat!

ÜÇ KÜÇÜK NOTUM VAR
AKP yetkilileri, bugüne dek, sanki yalnızca "Çanakkale Savaşları" olmuş "Kurtuluş Savaşı" adlı muazzam destan hiç yaşanmamış gibi davranıyorlardı. Bu dönemde "Kurtuluş Savaşı"ndan da söz ettiler ya, artık ölsem de gam yemem.

Televizyon, radyo ve gazetelerde; Gomez'den, Sosa'dan, Persie'den ve darbe haberlerinden bıktık. Yeter artık. Başka şeyleri de izleyebilelim ki hep birlikte bu gerilimden çıkıp normale dönelim. Özellikle darbeyle ilgili öyle inanılmaz senaryolar yazılıyor ki insan şaşıyor. Türk'ün en büyük savaşı olan "Kurtuluş Savaşı" bile bu kadar abartılı yaşanmadı. Türkiye'yi gazete ve televizyonlar üzerinden izleyenler, olayların devam ettiğini sanıyor. Türkiye'ye gelmek istemiyorlar.

Son not: Milletin bölünmesine neden olan söz ve eylemler de artık terk edilmeli. Unutulmasın ki, ihtilal girişimi duyulur duyulmaz benim bulunduğum bölgede yollara dökülen ilk gruplar sosyal demokratlardı. Şahidim. Hazır bir mucize olmuş, halk kaynaşmışken bu fırsat kaçırılmamalı... 

 Günay Tulun
  • ALINTI YAPMAK İÇİN

    • Yazarlarımızın makaleleri ve Sayın Günay Tulun'a ait şiirlerin, "Radyo-TV ile diğer basın ve yayın organlarında" yayım ilkesi: Önceden haber verme, eserin aslına sadık kalma, eser sahibiyle alıntının yapıldığı yer adlarını anlaşılır bir açıklıkla belirtmektir. Yayın öncesi bildirim imkânının bulunamadığı aniden gelişen durumlardaysa nezaket gereği, [sessizliginsesi.tr@gmail.com] adresine yayın sonrası bilgi gönderilmesini rica eder; tüm yayınlarınızın başarılı geçmesini dileriz.
  • ESER EKLEMEK İÇİN

    • "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm basılı ya da dijital yayın sayfalarında halkımızın geniş dünya ilgisine uygun olarak her türlü konuya yer verilmiştir. Yayınlanan fotoğrafların büyük bir kısmı "Kadim Okurlarımız" tarafından gönderilmiştir. Fotoğraf ve çizgi resimlerde "İlişkinlik-Telif Hakkı" konusunda tereddüt oluştuğunda bu eserleri yayından çekme hakkımız saklıdır. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"na ait tüm gazete, dergi, site, blog gibi yayın araçlarında yayınlanan makale ve diğer yazı türleriyle fotoğraf, resim, yorum gibi her türlü eserin; üçüncü şahıs, kurum ve kuruluşlara karşı her türlü sorumluluğu, bu eserlerin sahibi olan yazar, gönderici ve ekleyicilerine aittir. "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"nun yayın organlarına kayıt edilen ya da kaydedilmek üzere gönderilen eserlerin, telif hakları konusunda problemsiz olmaları önemli ve gereklidir. Yayın Kurulu, gönderilen eserleri yayınlamaktan vazgeçebileceği gibi, dilediği yayın organlarından birinde ya da hepsinde aynı anda ya da değişik zamanlarda yayınlayabilir, yayınlamak isteyen üçüncü şahıslara, tüzel kişiliklere ve kurumlara onay verebilir ya da onlar tarafından yayınlanmasını engelleyebilir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki bu eserler, okura saygı kuralı gereği Türkçe kurallarına uygun olmalıdır. Yazılar yayınlandıktan sonra, yazar ya da ekleyicisi; istifa, uzaklaştırılma, çıkarılma dâhil herhangi bir nedenle yazı göndermesi sonlandırılmış olsa dahi "Sessizliğin Sesi Grubu"yla "Yazarlar ve Ozanlar Grubu Yayın Kurulları"nın oy birliği içeren onay kararı olmadan eserlerinin kayıtlarımızdan ihracını isteyemez, istediği takdirde bunun reddedileceğini en baştan bilmelidir. Gönderici ve yazarlarımızın bu konuya önceden dikkat etmeleri, ileride ihtilaf doğmaması için baştan eser göndermemeleri gerekmektedir. Yayın organlarımıza ekleme yapanlar, bu konudaki sorumluluklarını okumuş ve kabul etmiş sayılacaklardır. Uzun süre yazı göndermeyen ya da yazmayı bırakan köşe yazarlarımızın o güne kadar gönderdikleri tüm yazılar "Konuk Yazarlar" bölümüne aktarılarak yeniden yazı göndermeye başladığı güne kadar köşesi kapatılır. Köşeyi kapama ya da kapatılan köşeyi açıp açmama konusunda karar sahibi, "Sessizliğin Sesi Grubu" ile "Yazarlar ve Ozanlar Grubu"dur. İhtilaf durumunda, İstanbul'un Kadıköy Mahkemeleri yetkilidir.
  • YORUM YAZMAK İÇİN

    Sayın Okurlarımız: Yorumlarınızı; Grubumuza ait "Google, Yahoo, Mynet, Hotmail, TurTc " ve diğer posta adreslerimize göndermek yerine, "Yorum bölümü açık olan sitelerimiz"deki; yorum yazmak istediğiniz yazının alt kısmında yer alan "Yorum", "Yorum Yapın", "Yorum Yaz" veya "Yorum Gönder" tuşlarını kullanarak doğrudan kaydetme olanağınız bulunmaktadır. Yazacağınız yorumlarınızın; gecikmeksizin, anında yayına girmesini dilerseniz bu yolu tercih etmenizi, saygılarımızla öneririz.

Google'da Webler Arası ve Site İçi Arama

*TATİL ve DİNLENME
Marmara Adası
DAVRAN MOTEL

*HASTANE RANDEVU SİSTEMİ
182 Merkezi Hekim Randevu Sistemi ile RANDEVU ALMA

FotoğrafımGrup Kimliğini Görüntülemek İçin Tıklayın




HABERCİDEN, "Yazarlar ve Ozanlar" ile "Sessizliğin Sesi" Gruplarına Ait Özgün Bir Kanaldır.